Herkesin Bir Gülyüzlüsü Vardır

“HERKESİN BİR GÜL YÜZLÜSÜ VARDIR”

Süleyman ÖZEROL/Araştırmacı-Gazeteci

Âşık Sefil Selimi (Ahmet Günbulut), halk ozanı ve eğitimci Metin Özer’in (Ozan Birfani) Dost Diye Diye programına katılmak üzere çağrılısı olarak 23 Mayıs 1998 günü çıraklarından Yalınayak (Ramazan Şimşek) ile birlikte Malatya’ya geldi. 24 Mayısta programa katıldık. 25 Mayıs günü dördümüz İnönü Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr. Ramazan Çiftlikçi’nin dersine konuk olduk. Burada Metin Özer, “Yüce dağ başına kara giderken” şiirini okuduktan sonra “Gül yüzlüm” türküsünü çalıp söyledi.

“Ne diyecek isen söz ile söyle
Gözlerime bakıp durma gül yüzlüm
Beni can evimden vurup da öyle
Öldürüp kanıma girme gül yüzlüm

Seyredersin pul pul olup dağılsam
Kurtarmazsın gözlerinde dağılsam
Merhaba demeye layık değilsem
Hakk’ın selamını verme gül yüzlüm

Öldürmeden evvel kabrimi kazıp
Geriye çekilme baş taşım yazıp
Çarksız bıçaklarla derimi yüzüp
Temmuz sıcağına serme gül yüzlüm

Dirilmez mi Birfani dost öldüyse
Yaşamaz mı maksudunu bulduysa
Zulmetmeye kalbin karar kıldıysa
Açtığın yarayı sarma gül yüzlüm

Ramazan Bey, Sefil Selimiye dönüp “Âşık, sizin de bir gül yüzlünüz var mı?” deyince Selimi, “1960 yılı, avrat hastalandı. Çare bulamadım. Bir ocağa götürdüm, orada Çoban Mehmet’i gördüm. Onun sayesinde, onun dergâhında Sefil Selimi oldum. İşte, benim gül yüzlüm Çoban Mehmet’tir, yani pirimdir” dedi.
Evet, herkesin bir gül yüzlüsü vardır. O gül yüzlü her şey olabilir. Benim için de öyle. Bütün insanlar gül yüzlüdür. Ben özellikle halk kültürü derleme ve araştırmaları yapıyorum. Bu alanda halk şiiri ve türkülerin önemli bir yeri var.
1981 Nisanında Kısas köyünden Siverek ilçe merkezine atandım. Burada şu şiiri yazmıştım.

Bizim Havalar:
ARGUVAN HAVALARI

Bizim türkülerimize
Arguvan Havası derler
Bu türküleri bilenler
İçten söylerler

Gurbet vardır
Özlem, sevda vardır
İlenç, üzünç vardır
Bizim havalarda

Ekin tarlasında
Damlarda, yaylalarda
Bir isyandır yükselir
Bağlamanın tellerinden

Ya da bir dostlar sofrasında

Oysa isyan
Sözcüklerde saklıdır
Yaşamdır isyan edilen
Sızıltıyla inleyen
Bağlamanın telleridir

Bizim türkülerimize
Arguvan Havası derler
Bu türküleri bilenler
İçten söylerler:

“Arguvan’ın yolu tozdur dumandır
Bizi beyle eden ‘ah’dır ‘aman’dır!”

11 Haziran 1981

Benim gül yüzlülerimden biri de bizi söyleyen türkülerdir. Türkülere sevdamızı dile getirmek amacıyla, 1989 yılında derleme ve araştırmalarla başladık (1993’de Hüseyin Şahin ile sürdürdük), 2004 yılında 700 sayfayı aşkın bir kitap ortaya koyduk; Arguvan Türküleri/Halkbilimsel Bir Araştırma Denemesi…
Yöremizin ağzı olan Arguvan türküleri, bazen sevda, hasret, ayrılık yüklüdür. Bazen de acıların dertlerin dile getirildiği motiflerle haykırır bizlere… Bir bakarsınız tarlada ekin biçerken “Hon türküsü” olmuş, bir bakarsınız ot biçmede, harmanda, el taşında bulgur çekerken ezgiler akıvermiş Arguvan insanının gönlünden… Yaylaya doğru yollandığınızda sürüsünü otlatan çobanla karşılaşırsınız. O zaman da çobanın kavalından süzülen dertli, içli mi içli bir ezgi olmuştur…
Delikanlıları askere uğurlama törenlerinde bağlamanın telinde,“Otuz üç gün oldu asker olalı/Ana ben ölürüm sen geleneçe” diye dile gelmiş. Sevip de kavuşamayan delikanlının gönlünde, “Yârin mendilinin ucunu yaktım/Tükettim ömrümü yoluna baktım” diye kara sevda olmuş çağıldıyor, gurbete çalışmaya giden Arguvanlının geride kalanlara yaktığı bir gurbet türküsü olmuş “Köyüm sana gurbet bana/Ara ki bulasın beni/Ben ağlarım yana yana/Ara ki bulasın beni” diyerek…
Arguvan ezgileri form olarak ağıt şeklinde de ortaya çıkar ve der ki; “Sen de dut ki salacamın ucundan/Düğün bayram gibi savalar beni…”

İşte, Arguvan ağzı ezgiler, bir bakıma yaşamın kendisidir aslında…

Ne demişti Şemsi Belli?

Bir türküyle uyanırım gün atmadan
Diken diken olur etim
Alaca türkülerin karanlığında
Bir gelin mumu memleketim

Anadolu halkı gül yüzlüsüne seslenişini daha çok türküleriyle dile getirmiştir. Hele de kavuşamamışsa, seslenişi acılıdır, sitem yüklüdür. Buna örnek olarak 1972 yılında göreve başladığım Urfa Yetiştirme Yurdundan 1975 yılı eylülünde ayrılarak merkez Kısas Köyü İlkokulunda göreve başladım. Harran’da tek Türkmen köyü olan Kısas’ta çok sayıda âşık olduğu gibi, başka yerlerden de gelenler oluyordu. Daha ilk sonbaharda karşılaştığım Sivaslı Âşık Hasan Devrani, Maraşlı âşıklar Âşık Mahrumi ve Âşık Kul Mamoş bunlardan önemli üçü… İlk ikisi ile kısa süreli görüşmemiz olmasına karşın Kul Mamoş’la on saate yakın birlikteliğimiz olmuştu.
Bakımsız görünümlü, zayıf, dişlerinden birkaçı dökülmüş, Mecnun misali birisiydi. Kul Mamoş’la saatlerce birlikte söyleştik, çalıp söyledi. Hem kendi yapıtlarını, hem usta malı yapıtları, hem de Maraş yöresi türkülerini çalıp söylüyordu. Söyleyişinde Barak ağzı kendini gösteriyordu hep. İki tam, bir yarım kaset dolduruldu. Eğer doksanlı yılların başlarında “Umuda Yolculuk” adlı filmi izleyen olduysa, filmin girişinde sazı ve sözüyle yer almıştı.
Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinin Narlı bucağına bağlı Eğlen köyünden olan Âşık Kul Mamoş’un asıl adı Mehmet Özkan’dır. Gençliğinde bir kıza âşık olmuş, yıllarca peşinden koşmuş, bir türlü kavuşamamışlar, kız başkasına gelin girmiş. Mamoş da saçı sakalı birbirine karışık diyar diyar dolaşıp durmuş. Kavuşamadığı sevdiğine sitem-beddua dolu türküler yakmış. Dolaştığı yerlerde başına türlü olaylar gelmiş, olaylar üzerine de türküler yakmış.
Gül yüzlüsü için gurbet ellere düşmesini bakınız nasıl anlatıyor?

Attın beni gurbet ele
Söyle benim günahım ne
En sonunda düştük dile
Söyle benim günahım ne
Günahım ne günahım ne
Söyle benim günahım ne


Ne çabuk da benden bezdin
Gittin başkasıynan gezdin
Güzel benim neme kızdın
Söyle benim günahım ne
Bağlantı

Kul Mamoş’a yapma zulüm
Yaptıkların bana ölüm
Gittin ele oldu gelin
Söyle benim günahım ne
Bağlantı

Bu ellerde başına gelmedik kalmaz… Maraş’ın poyrazı acı eser, yarasını saran olmaz. Yine gül yüzlüsüne seslenir…

Yaralandım gurbet elde
Bu yaramı sarmaya gel
Hasret kaldım gül yüzüne
Nolur beni sormaya gel
Nolur nolur sormaya gel
Hallerimi görmeye gel
Esdi Maraş’ın boyrazı
Güllerini dermeye gel


Gidemedim kaldım yolda
Destan oldum düştüm dilde
Garip kaldım bu yerlerde
Hallerimi sormaya gel
Bağlantı

Akıttım gözümden yaşı
Sızlar ciğerimin başı
Nasıl yaktın Kul Mamoş’u
Küllerini sermeye gel
Bağlantı

Gelmez, gelmez…
Ve bir gün duyar ki ele gelin gitmiş…
Bu kez kargışlar…


Kötülere gelin olan sevdiğim
Vardığın kocadan tez boşanasın
İntizarım seni iflah etmesin
İlk gerdek gecesi ölesin gelin
Oy gelin gelin vay gelin gelin
Saçını başını yolasın gelin
Oy gelin gelin vay gelin gelin
Ali’nin hışmına gidesin gelin

Sen beni yandırdın sen de yanasın
Naçar düşüp el eline bakasın
Camilerde ellerini açasın
Fitre zekât toplayasın sen gelin
Bağlantı

Aradan otuz yıl geçmesine karşın Âşık Kul Mamoş’un söylediği bu üç türkü belleğime kazılmış, hiç unutmadım. Zaman zaman da severek çalıp söylerim ve Kısas’taki birlikteliğimizi, onun kendini kaptırarak söyleyişini anımsarım.

Malatya 2005

Kul Mamoş/Yaralandım Gurbet Elde: https://youtu.be/g8xuycoJjZs

Yorumlar

Popüler Yayınlar