GÜÇLÜ, GEM TUTMAYAN, ÖZGÜR…

GÜÇLÜ, GEM TUTMAYAN, ÖZGÜR…


Süleyman ÖZEROL/Araştırmacı-Gazeteci

Güçlü, gem tutmayan, özgür… Elbette ki bu bir kişilik yansımasının ifadesi… Bunları taşımak da önemli… Bunlara bağlantılı olarak bir sanatçıdan, Nazlı Nur Yılmaz’dan söz edeceğim.

Nazlı Nur YILMAZ

Nazlı Nur ile hemşerim Muzaffer Özdemir’in Kızılay’da bir dinletisinde tanışmıştık. Şiirle uğraşan biri olarak görmüştüm kendisini. Çünkü o kalabalıkta kulağıma “Benim Köyüm” diye birde şiir okumuştu ve başka çalışmalarından da söz etmişti. Atölyesi olduğunu, resimle de uğraştığını söylemişti elbette. İnternet ortamında yaptığı bazı resimleri görme olanağım da oldu. Sergi duyurularını okuduğumda da katılmayı düşündüm ve 4 Mayıs günü Kültür Bakanlığında iken telefonla arayıp sergisine davet edince bulunmam gerektiğini düşündüm. Çünkü tam da sergiye gitmeye karar verdiğim bir sırada aramıştı. 5 Mayıs 2010 günü Anteres'te bulunan sergiye gittim.
Adana doğumlu. On iki yaşına kadar Adana’da yaşamış ve İlkokulu da orada okumuş. Daha sonra babasının görevi nedeniyle Adıyaman başta olmak üzere birçok ilde bulunmuş. 2000 yılından buyana da Ankara’da yaşıyor. Resim konusunu sorduğumda altı yıl önce “Ben resim yapabilirim” diyerek başladığını, yaptığı ilk resmin doğa resmi olduğunu söylüyor. Kendi çabasıyla öğrendiği resim yapmayı uğraşı haline getirir. Özellikle deniz görüntüleri, orman, at görünümü, dekolte bayan resimleri yapar sipariş üzerine. At görünümlerini yeğlemesini kendisi ile özdeşleştiriyor.
“Genç ve hırçın atlar, biraz da beni yansıtıyor. Güçlü, gem tutmayan, özgür…
Kendime inanıyorum…
Her resmi çizerken özlemi düşünüyorum ve öyküsüyle birlikte çiziyorum. Yazılarımda da resim tablosu vardır.
En iyi resim sanatı güzel şeyler görmektir.
Dağa bakarak deniz, denize bakarak dağ manzarası yaparım. Bu da özlemin ifadesidir.
Resim yapmak bir özlemdir.
Resim insanların özleminin yaşatılmasıdır.”
Son üç aydan beri Elifim Resim Atölyesinde çalışıyor. Bu katıldığı ilk ortak sergi, sergideki ressamların da hepsi kendisi gibi kadın…
Şiiri hep ön planda tuttuğunu dile getirir sık sık… Kendisi de 12 yaşında şiir yazmaya başlamış. Bir gazetede yayınlanmış. Şiirin anlık ve her yerde gelebileceğini belirtiyor.
“Mavi Ardıçlıda Beşinci Mevsim” adlı romanını 2002 yılında yayınlamış (Ankara Ayrıntı yayınları)
Yazıları ve şiirleri Ekin Sanat, Eylülce, Sakız Ağacı Aşkın A Hali gibi dergilerde yayınlanmış.
Şiirlerini kitap haline getirmeyi düşünüyor. Hatta dedesinin şiirlerini de…
Şimdilik yaşamöyküsü ve sanatı üzerine bir şeyler yazmakla yetinelim. Nazlı Nur Yılmaz’ı aslında “şairlik” yönüyle değerlendirmek gerekiyor. Başka bir yazıya diyelim şimdilik…
Tanışmamızı da anlatayım
8 Ocak 2010, yaklaşık beş ay öncesi...
Muzaffer Özdemir ile ilgili geceyi düzenleyenmiş… Kızı ve kızının kız arkadaşı da vardı. Adanalı imiş. Ara verildiğinde Nazlı Nur Yılmaz ile konuştuk. Hekimhanlıyım deyince orada Cevdet Çavuş adlı Hekimhanlıyı tanıdığını söyledi. Ressamlığı da varmış…

“Dışarıda hafiften rüzgâr
Ankara’da esen rüzgâr kadar gerçeğim”

Mavi Ardıçlı, Ayrıntı Kültür Sanat Yay. Ankara 2001

“Bu Benim Köyüm” söz başlı şiiri kalabalıkta ancak kulağıma okudu.

Bu benim köyüm
Ama böyle bir köy yok
Ama çok güzel bir köy

Beşinci mevsimin adı yok
Beşinci mevsim benim
Gençliğimin
Bu köy benim gerçeğim

İkinci bölümde Muzaffer…
"Alçakta yüksekte yatan erenler", "Böyle ikrar ile böyle yol ile", "Çok üşürsün sonra", "Ön dört bin yıl gezdim pervanelikte (Haydar)", "Başım eğik"
“Yalnız biz değiliz türkü söyleyen”
“Artist olmaya çalışmadım, sanatçı olmaya çalıştım”
Adını şimdi anımsayamadığım bir genç çalıp söyledi, beni de çağırdılar bağlamayı elime tutuşturup. Bekir Sıtkı Erdoğan’dan söz ettim ve Hancı’dan… İlk dörtlüğünü Arguvan-Çamlşıhı yöresi ağzıyla okudum, son dörtlüğünü şiir olarak.

“Kaldır artık boş kadehi neyleyim
Şu bizim hesabı gör yavaş yavaş”


İt Ölüsü Yalnızlık

Dağlardan ovalara düştük.
Ne düş kaldı ne de süslü umutlar.
İki pos bıyıklı herif gibi…
Adileşti bu ova bu oba.
Susarım, susarım.
Dinmez bu it ölüsü yalnızlık.


Nazlı Nur YILMAZ

Ankara'ya Kar Yağıyor İçime Umut

Ankara’ya kar yağıyor içime umut.
Ben kelimelerin sahibi
Sen mavi çiçeklerin masum gülücüğü
Yalanım yok

Öyle özlüyorum
Bu kez uçurum kenarı değil
Bu kez karargâh kurmuşsun gözlerimde
Seninle bakıyorum hayata uçurumlardan
Yeşilleniyor vadiler
Burç açtırıyor tenimdeki kokunla rüzgârlar
Sen diyorum olmuyor
Ben zaten yoktum öncesinde
Biz diyorum sakinleşiyor hava

Ankara’ya kar yağıyor
Ağır aksak adımlarım saklanmış benden
Kayboluyorum gün doğumlarında
Topal bir sevda değil bu
Kör bir yaban yolcusu değilim bu kez
Sende yitiyorum uslanıyorum

Adresim kimliğim eşkâlim ortada
Anlamıyorum anlayamıyorum bu hali
Acıtmadan kanatmadan yormadan yorulmadan biz oluyoruz

Kar yağıyor Ankara’ya
Gökyüzünde İsa değilim bu kez
Yeryüzünde çarmıha gerilmiyorum
İçimdesin benimsin
Başka bir ürperti bu

Ankara’ya kar yağıyor


Nazlı Nur YILMAZ
Ankara, 04 Haziran 2009

Yorumlar

Popüler Yayınlar