Keklik Yavrusunu Karga Gibi Öttürmeye Çalışmayacaksın!
Keklik Yavrusunu Karga Gibi Öttürmeye Çalışmayacaksın!
Gazi DUVARCI
İnşaat Mühendisi
“Gülden pazar kurmuşlar,
“Gülden pazar kurmuşlar,
Gül alırlar,
Gül satarlar,
Alanlar Gül,
Satanlar gül.”
Gül satarlar,
Alanlar Gül,
Satanlar gül.”
17. Arguvan Türkü Festivali kapsamında Arguvan Belediyesi, Arguvan Vakfı ve bazı köy dernekleri tarafından günümüzde adı henüz konulmamış güncel sürece denk düşen, ‘Toplumsal Barış’ konulu bir panel düzenlendi. Panelistler konu ile ilgili dinleyicileri detaylı olarak çok değerli görüşlerini sunarak ve bilgilendirerek bu sürece katkı sundular. Panelistlere kendimce soru sordum ama cevaplarını tam olarak alamadığımızı düşünerek iki cümle ile de olsa biraz daha açıklamada bulunmak istedim.
Birinci olarak Toplumsal Barışın sağlanabilmesi için toplumun geldiği noktaya, yani barışmaya neden olan koşulların, ya da barışmayı gerektiren konularla önce yüzleşme ve sonra ortadan kaldırılması ile sağlanabilir.
Hemen hemen tüm siyasi parti temsilcileri, Politikacılar çok uzun yıllar içinde siyasi çıkarları için toplumu yıllar boyunca zaten farklılıklar diyarı olan ülkemizdeki farklılıkları zenginlik olarak görülmesi gerekirken, tam tersine onları kaşıyarak, ayrıştırıp, araya nifak tohumları ekerek tohumları birbirinden uzaklaştırdılar. Bu politik çıkarlar uğruna maalesef toplumlar birbirine öcü gibi gösterilmiş, etnik kimlik dini aidiyetleri öne çıkarılıp, doğamız rant için tahrip edilmiş maden aramaları vs ile dünyamızdaki diğer bin bir çeşit hayvan ve canlı ve mahlukatları canlarından bezar etmiş onları küstürmüş yok etmiş da yaşamlarına kast etmişiz hepimiz.
Onlar yuvalarından edilmiş topraklarımız, ormanlarımız ve sularımızın zehirlenmesine neden olan projeler geliştirilmiştir.
Bence her şeyden önce Toplumsal Barışı doğa ile barışık adımlar atılması ile başlanılmalıdır.
Gelinen noktada Ortadoğu’da yaşanmakta olan ABD ve İsrail'in BOP kapsamında objektif olarak gelişen durumun İran’dan sonra Türkiye’nin kapısına dayandığını; Türkiye Devleti ve hükümetinin fark etiğini, kendi içinde etnik ve dinsel kimliklerinden dolayı ayrıştırılmış ve zayıflatılmış bir ülkenin kaderinin Kaddafi, Saddam, Esat, İran'dan sonra o ülkelerinde olduğu gibi dönüşebileceği fark edildiğini düşünüyorum.
Mustafa Kemal'in ‘yedi düvele karşı’ savaşı kazanmasının tek nedeninin Anadolu'daki tüm farklılıkları bir amaç doğrultusunda birleştirmesidir. Doğu ve Güneydoğudaki tüm Kürt aşiret reislerini Erzurum sonra Sivas ta kongreler toplayıp onların, sonra Alevilerin desteği için Hacı Bektaş'a giderek Alevilerin temsili olan Ulusoyların onayını, desteğini alarak aynı hedefe yöneltmesinin büyük anlamı ve önemi anlaşılmıştır.
Çanakkale’deki şehitlik anıtında Anadolu’daki tüm etniste ve din kökenlilerinden oluşan hemen Anadolu’nun her ilinden şehitlerin olduğunu tehlike kapıya gelince fark ettiklerini sanıyorum.
Türklerin 1071 de Malazgirt'le Anadolu’ya girişlerinde veya 1514 Çaldıran savaşında Osmanlı hükümdarı Yavuz'un Kürt Aşiretlerine beylikler vaat ederek, onları Şah İsmail’ilin ordusundan kendi tarafına çekerek savaşı Kürtlerle birlikte kazandıklarını, güncel Kürt veya terör adı her ne ise çözme formülünün hükümet ve devlet yetkililerinin tekrar hazırladıklarını sanıyorum.
Kısaca içte politik ve siyasi amaçlar doğrultusunda, zaman içinde ayrıştırdığı ve dış güçlere karşı zayıflamış ülkeyi Alevi’yi, Kürdü v.d. farklılıkları tekrar kazanıp ülkeyi olası bir parçalanmadan koparıp dış güçlere karşı güçlü ve birliğini sağlamış dirençli bir ülke yapmak olduğu ortaya çıkıyor.
O zaman Toplumsal Barışı sağlamak için Alevi çocuklarına okullarda başka bir inancın dinini ritüellerini zorla öğretmeyeceksin!
Onlara bin yıllardır tüm dinlerin kökeni olarak bilinen ta Sümerlerden beri gelen inançlı kesimlere, isteyen alevi yurttaşların çocuklarına Anadolu’da talip, dede, mürşit, pir sistemine ve İnanç sistemini belirleyen örneğin Buyruk adlı kitap okutulabilirsiniz!
Dönemin dedeleri zaten görevli oldukları topluluk ve köylerde Toplumsal barışı sağlıyorlardı.
Küs olan Cem'e giremezdi. Komşusundan rızalık alınca ancak görgüye çıkabilirdi.
Kürtler için ise, keklik yavrusunu zorla karga gibi öttürmeye çalışmayacaksın! “Kürt yoktur, kardan yürürken kart kurt seslerinden Kürt kelimesi çıkmıştır” gibi saçmalıklarla uğraşmayacaksın.
Panelistlerden biri, “Bence Arguvan da Kürt sorununu çözümü belediyenin Atma'nın Türkülerini kitaplaştırması ve böylece kaçılıcılaştırılmasıdır” dedi.
O yavrulara anasının dilini öğreteceksin ki Türkülerini kendi dilinde okuyabilsin.
Yoksa sadece Kürtçe türkü kitabı basmak ile sorun çözülmüyor. O türküleri gelecekte okuyabilecek o dili bilen yani keklik anadan doğmuş anası gibi ötmeyi öğrenmiş yavruları yani gençler gerekecektir.
Kaldı ki Atma Kürt Türküleri Şotik Derneği tarafından iki kitap olarak yayınlandı. Kürt kökenli dernekler, biz bazı gönüllüler ve Arguvan'dan saygıdeğer Ali Kılıç abimin maddi katkıları ile geçen yıl Türkü Festivaline de katılan sanatçı Ayfer Düzdaş'a iki CD yaptırılmıştır.
17. Arguvan Türkü Festivalinde ilk defa olarak daha önceleri yerdeki bir tabelada küçük de olsa yazdırılmıştı sahneye Türkçe büyüklüğünde punto harflerle Kürtçe ‘Hün be ğer hatin’ (hoş geldiniz), festivalin adı uluslar arası adı ile anıldığı için dört dilde yazılmıştı. Yazılması, festival kapsamında oldukça Kürtçe söyleyen sanatçılara yer verilmesi, Belediyece davet edilen DEM milletvekiline sahnede söz hakkı verilmesi, bir caddeye Toplumsal Barışın Barış Elçisi Türk kökenli DEM milletvekili sanatçı Sırrı Süreyya Önder adının CHP’li bir belediyece verilmesi Toplumsal Barışa hizmet eden olumlu, takdire şayan değerli somut olgulardır.
Aslında Toplumsal barışın formülünü yüzyıllar önce Anadolu’ya barış elçileri olarak gelen ışık ve aydınlık saçan Hacı Bektaşi Velinin, "İncinsen de incitme” sözü, farklılıkları zenginlik gören, “Yetmiş üç millete aynı nazardan bakarız” ve Mevlana’nın, “Kim olursan ol yine de gel” dergâhına çağrısında mevcuttur.
Sadece bu tohumların ekilip yeşertilmesi kalıyor…
İşte gelinen süreçte hükümetin artık yasalar ile kararname vs hukuki yollarla Alevi için zorunlu din derslerini kaldırarak, Alevi emeklinin maaşından, işverenden alınan vergilerin sadece caminin elektriğini, hocasının maaşına gitmeyerek aynı şekilde Cem evine de dedeye de, kiliseye de verilmelidir.
Kısaca Toplumun barışması için inançlar arasında ayırım yapılmamalıdır
Okullarda ikinci dil veya seçmeli olarak nasıl ki Fransızca, İngilizce yüzyıldır öğretiliyorsa Kürtçe dili de Kürt kökenli çocuklara (keklik yavrularına annesinin dili!) ve öğrenmek isteyenlere Türkçeden sonra dil olarak öğretilmelidir. Nitekim milli eğitimin bütçesi de Kürt kökenli vatandaşlardan alınan vergilerde dâhildir.
Siyasiler asla ayrıştırıcı dil kullanmamalıdır. Düşünce özgürlüğü önündeki yasal engeller kaldırılmalıdır. Eğitim sisteminde evrensel ortak değerler ön plana çıkarılarak hep birlikte ortak yaşamın koşulları geliştirilerek kardeşlik ve barış dili egemen kılınmalıdır.
İşte kanaatimce ancak farklılıkları zenginlik olarak görerek, aynı ortak vatanda özgür ve daha demokratik bir ortamda ve ülkede, asla din, dil, ırk ayırımı yapmadan, “Yârin dudağından gayrı her şeyde ortakça ve kardeşçesine”, Hace Bektaşı Veli gibi Aslanla Ceylanı aynı kucakta yan yana yaşama ortamı sağlanarak ve bu şekilde süreç içinde kardeşlik tohumları ekilerek Gülden pazar kurularak alan ve satanların gül kadar güzel oldukları bir ortam hayali kurup gerçekleşmesi için tüm taraflar emekler vererek gül fidanları dikilerek zaman içinde yeşerebilir diye düşünüyorum!
Hemen hemen tüm siyasi parti temsilcileri, Politikacılar çok uzun yıllar içinde siyasi çıkarları için toplumu yıllar boyunca zaten farklılıklar diyarı olan ülkemizdeki farklılıkları zenginlik olarak görülmesi gerekirken, tam tersine onları kaşıyarak, ayrıştırıp, araya nifak tohumları ekerek tohumları birbirinden uzaklaştırdılar. Bu politik çıkarlar uğruna maalesef toplumlar birbirine öcü gibi gösterilmiş, etnik kimlik dini aidiyetleri öne çıkarılıp, doğamız rant için tahrip edilmiş maden aramaları vs ile dünyamızdaki diğer bin bir çeşit hayvan ve canlı ve mahlukatları canlarından bezar etmiş onları küstürmüş yok etmiş da yaşamlarına kast etmişiz hepimiz.
Onlar yuvalarından edilmiş topraklarımız, ormanlarımız ve sularımızın zehirlenmesine neden olan projeler geliştirilmiştir.
Bence her şeyden önce Toplumsal Barışı doğa ile barışık adımlar atılması ile başlanılmalıdır.
Gelinen noktada Ortadoğu’da yaşanmakta olan ABD ve İsrail'in BOP kapsamında objektif olarak gelişen durumun İran’dan sonra Türkiye’nin kapısına dayandığını; Türkiye Devleti ve hükümetinin fark etiğini, kendi içinde etnik ve dinsel kimliklerinden dolayı ayrıştırılmış ve zayıflatılmış bir ülkenin kaderinin Kaddafi, Saddam, Esat, İran'dan sonra o ülkelerinde olduğu gibi dönüşebileceği fark edildiğini düşünüyorum.
Mustafa Kemal'in ‘yedi düvele karşı’ savaşı kazanmasının tek nedeninin Anadolu'daki tüm farklılıkları bir amaç doğrultusunda birleştirmesidir. Doğu ve Güneydoğudaki tüm Kürt aşiret reislerini Erzurum sonra Sivas ta kongreler toplayıp onların, sonra Alevilerin desteği için Hacı Bektaş'a giderek Alevilerin temsili olan Ulusoyların onayını, desteğini alarak aynı hedefe yöneltmesinin büyük anlamı ve önemi anlaşılmıştır.
Çanakkale’deki şehitlik anıtında Anadolu’daki tüm etniste ve din kökenlilerinden oluşan hemen Anadolu’nun her ilinden şehitlerin olduğunu tehlike kapıya gelince fark ettiklerini sanıyorum.
Türklerin 1071 de Malazgirt'le Anadolu’ya girişlerinde veya 1514 Çaldıran savaşında Osmanlı hükümdarı Yavuz'un Kürt Aşiretlerine beylikler vaat ederek, onları Şah İsmail’ilin ordusundan kendi tarafına çekerek savaşı Kürtlerle birlikte kazandıklarını, güncel Kürt veya terör adı her ne ise çözme formülünün hükümet ve devlet yetkililerinin tekrar hazırladıklarını sanıyorum.
Kısaca içte politik ve siyasi amaçlar doğrultusunda, zaman içinde ayrıştırdığı ve dış güçlere karşı zayıflamış ülkeyi Alevi’yi, Kürdü v.d. farklılıkları tekrar kazanıp ülkeyi olası bir parçalanmadan koparıp dış güçlere karşı güçlü ve birliğini sağlamış dirençli bir ülke yapmak olduğu ortaya çıkıyor.
O zaman Toplumsal Barışı sağlamak için Alevi çocuklarına okullarda başka bir inancın dinini ritüellerini zorla öğretmeyeceksin!
Onlara bin yıllardır tüm dinlerin kökeni olarak bilinen ta Sümerlerden beri gelen inançlı kesimlere, isteyen alevi yurttaşların çocuklarına Anadolu’da talip, dede, mürşit, pir sistemine ve İnanç sistemini belirleyen örneğin Buyruk adlı kitap okutulabilirsiniz!
Dönemin dedeleri zaten görevli oldukları topluluk ve köylerde Toplumsal barışı sağlıyorlardı.
Küs olan Cem'e giremezdi. Komşusundan rızalık alınca ancak görgüye çıkabilirdi.
Kürtler için ise, keklik yavrusunu zorla karga gibi öttürmeye çalışmayacaksın! “Kürt yoktur, kardan yürürken kart kurt seslerinden Kürt kelimesi çıkmıştır” gibi saçmalıklarla uğraşmayacaksın.
Panelistlerden biri, “Bence Arguvan da Kürt sorununu çözümü belediyenin Atma'nın Türkülerini kitaplaştırması ve böylece kaçılıcılaştırılmasıdır” dedi.
O yavrulara anasının dilini öğreteceksin ki Türkülerini kendi dilinde okuyabilsin.
Yoksa sadece Kürtçe türkü kitabı basmak ile sorun çözülmüyor. O türküleri gelecekte okuyabilecek o dili bilen yani keklik anadan doğmuş anası gibi ötmeyi öğrenmiş yavruları yani gençler gerekecektir.
Kaldı ki Atma Kürt Türküleri Şotik Derneği tarafından iki kitap olarak yayınlandı. Kürt kökenli dernekler, biz bazı gönüllüler ve Arguvan'dan saygıdeğer Ali Kılıç abimin maddi katkıları ile geçen yıl Türkü Festivaline de katılan sanatçı Ayfer Düzdaş'a iki CD yaptırılmıştır.
17. Arguvan Türkü Festivalinde ilk defa olarak daha önceleri yerdeki bir tabelada küçük de olsa yazdırılmıştı sahneye Türkçe büyüklüğünde punto harflerle Kürtçe ‘Hün be ğer hatin’ (hoş geldiniz), festivalin adı uluslar arası adı ile anıldığı için dört dilde yazılmıştı. Yazılması, festival kapsamında oldukça Kürtçe söyleyen sanatçılara yer verilmesi, Belediyece davet edilen DEM milletvekiline sahnede söz hakkı verilmesi, bir caddeye Toplumsal Barışın Barış Elçisi Türk kökenli DEM milletvekili sanatçı Sırrı Süreyya Önder adının CHP’li bir belediyece verilmesi Toplumsal Barışa hizmet eden olumlu, takdire şayan değerli somut olgulardır.
Aslında Toplumsal barışın formülünü yüzyıllar önce Anadolu’ya barış elçileri olarak gelen ışık ve aydınlık saçan Hacı Bektaşi Velinin, "İncinsen de incitme” sözü, farklılıkları zenginlik gören, “Yetmiş üç millete aynı nazardan bakarız” ve Mevlana’nın, “Kim olursan ol yine de gel” dergâhına çağrısında mevcuttur.
Sadece bu tohumların ekilip yeşertilmesi kalıyor…
İşte gelinen süreçte hükümetin artık yasalar ile kararname vs hukuki yollarla Alevi için zorunlu din derslerini kaldırarak, Alevi emeklinin maaşından, işverenden alınan vergilerin sadece caminin elektriğini, hocasının maaşına gitmeyerek aynı şekilde Cem evine de dedeye de, kiliseye de verilmelidir.
Kısaca Toplumun barışması için inançlar arasında ayırım yapılmamalıdır
Okullarda ikinci dil veya seçmeli olarak nasıl ki Fransızca, İngilizce yüzyıldır öğretiliyorsa Kürtçe dili de Kürt kökenli çocuklara (keklik yavrularına annesinin dili!) ve öğrenmek isteyenlere Türkçeden sonra dil olarak öğretilmelidir. Nitekim milli eğitimin bütçesi de Kürt kökenli vatandaşlardan alınan vergilerde dâhildir.
Siyasiler asla ayrıştırıcı dil kullanmamalıdır. Düşünce özgürlüğü önündeki yasal engeller kaldırılmalıdır. Eğitim sisteminde evrensel ortak değerler ön plana çıkarılarak hep birlikte ortak yaşamın koşulları geliştirilerek kardeşlik ve barış dili egemen kılınmalıdır.
İşte kanaatimce ancak farklılıkları zenginlik olarak görerek, aynı ortak vatanda özgür ve daha demokratik bir ortamda ve ülkede, asla din, dil, ırk ayırımı yapmadan, “Yârin dudağından gayrı her şeyde ortakça ve kardeşçesine”, Hace Bektaşı Veli gibi Aslanla Ceylanı aynı kucakta yan yana yaşama ortamı sağlanarak ve bu şekilde süreç içinde kardeşlik tohumları ekilerek Gülden pazar kurularak alan ve satanların gül kadar güzel oldukları bir ortam hayali kurup gerçekleşmesi için tüm taraflar emekler vererek gül fidanları dikilerek zaman içinde yeşerebilir diye düşünüyorum!
Yorumlar
Yorum Gönder