Sevgi Gök'ten Yazılar

SEVGİ GÖK'TEN YAZILAR

GÜNEŞİM


Sahilde bir bankta oturup dalgaların gelişini seyretmek, umudun mutluluğun gelişini seyreder gibi beklemek... Uzaklardaki ufuk çizgisinden her an bir mucizeyi her an bir ışıgı görebilmeyi umut etmek... İçini kocaman bir sevgi, kocaman bir mutluluğun kapladığını hissedebilmek ne güzel...
Geçmişin gelecekte güzelliklerini yaşayabilmek, gelecekteki güzel günlerin habercisi, umudu, mutluluğu, mucizesi gibidir hayatın içinde aslında...
Mutluluk çok yakınımızda, uzanıp tutmak değil önemli olan, tuttuğunda sıkı tutabilmektir kenetlenmektir... Hayata sıkıca tutunabilmek mutlu olmak kocaman bir sevgiyi aşkı ve hayatı paylaşabilmektir yaşamak... Kısacası, elbetteki hayatımızda güneşin doğacağı bir an vardır bir tanem!

Ankara, 29 Aralık 2011 Perşembe
CANIMIN İÇİ

Sessiz sessiz ağladığım gecelerim vardır benim. Gözyaşlarımı içime akıttığım, kalbimi nakış nakış işlediğim... Kor alevlerde yanarken hıçkırıklara boğulan kalbime inat gülen yüzüm vadır... Kendimden vazgeçmelerim vardır...
Sevdiceğimin gülen yüreğini görebilmek onun mutluluğunu taaa içimin derinliklerinde yaşayabilmektir derdim... Gökyüzündeki yıldızları indirip gecesini aydınlatsın diye dünyaya inat isyanlarım vardır... Güneş aşkımın yolunu aydınlatsın diye karanlıkta kalmalarım vardır... Yaratana yalvarışlarım vardır...
"Canımın İçi" mutlu olsun, yolu açık olsun, hayat ona tüm güzelliğini yaşatsın... Aşkımın mutluluğunu görerek vazgeçişlerim vardır... Sevgime, aşkıma mertçe sonsuz bağlılıkla ölümüne sahip çıkışlarım vardır benim.

Ankara, 6 Şubat 2012 Pazartesi
GÖSTERİŞ

Birtakım insanların bir arada yaşadıkları kimselerden artık elde edecekleri hiçbir şey kalmaz. Onlara ruhlarının boşluğunu gösterdikten sonra, kendileri hakkında layık oldukları sertlikle hüküm verildiğini gizliden gizliye duyarlar. Yalnız, pohpohlanmadan yoksun oldukları için, buna karşı yenilmez bir ihtiyaç duyarak ya da kendilerinde bulunmayan özelliklere erişmek isteğiyle kıvranarak, yabancı kimselerin saygısını, gönlünü kazanmayı umarlar.
Gün gelip bunları yine kaybedeceklerini bildikleri halde çıkar düşkünü olarak doğmuş birtakım insanlar vardır ki dostlarına, yakınlarına hiç iyilik etmezler; çünkü kendileri onlara borçludurlar. Tanımadıklarına ise herhangi bir iyilikte bulunurlarken bundan dolayı koltukları kabarır; böylece, ne de olsa gene bir kazanç sağlamış olurlar. Çevreleri daraldıkça sevgileri azalır, genişledikçe daha iyiliksever olurlar. Gerçekte; bayağı, gösterişçi, iğrenç huylardır bunlar.

Ankara,16 Şubat 2012 Perşembe

NE YAPTIĞIMI BİLİYOR MUSUN?

Sen gittiğinde ne yaptım biliyor musun? Oturduğum yerde öylece kaldım nefes alamadığımı hissettim. Boğazıma bir şey takılmış gibi… Yutkunamadım, sabaha karşıydı tam ve tüm sabaha karşılar anlamını yitirdi. Ne düşündüm biliyor musun? Aslında beni belki de hiç sevmediğini hani insan aptal gibi hisseder ya kendini, işte aynı öyle hafızamı yokladım biriken hatıralar canlı mı diye. Onları toplamak ve camdan fırlatmak istedim. Hatta daha ileriye gidip senli filmi koparıp sensiz günlerle birleştirmek…
Ne istedim biliyor musun? Kaybettiğim yıllarımın faturasını kesip, sana getirip yüzüne vurup ödetmeyi… Paha biçilmez güzellikte duygularımın aslında bir kâğıt parçası kadar kolay yırtılmasının cezası gibi yokluğunda beklediğim tüm kaybolmuş zamanlarımı talep etmek senden bir bir…
Senin dönmeyeceğini kabul ettiğimde ne yaptım biliyor musun? Yaradan’a şükrettim. Bana seni gösterdiği için çok ama çok teşekkür ederim.

Ankara, 2 Mart 2012 
BİR EŞİ OLMALI İNSANIN

Bir eşi olmalı insanın… Rüzgâr onun kokusunu getirmeli, yağmur o'nun sesini... Akşam onu görecek diye pırpır etmeli yüreği. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan eve dönerken. Cennetten köşe almışçasına, sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı… Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı…
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın.
"Ben seni ölene dek seveceğim” diyen değil, “Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim diyen..."

Ankara, 2 Mart 2012 Cuma
YALNIZLIĞIM VE BEN

Bilir misiniz yalnızlığın ne demek olduğunu? Onca kalabalığın içinde bir başınalığın ne demek olduğunu? Her şey o kadar uzak ve sahte ki neye elinizi uzatsanız bir anda yok oluverecekmiş gibi... Hayatı hayatın içinde yaşayabilmek… Çoğumuz başaramayız bunu, hayatı dışarıdan yaşar ve seyrederiz. Öyle bir dünya kurarız ki kendimize korkularımızı, hayallerimizi, yaşama dair tüm ümitlerimizi koruma altına alma çabasıdır yaşam bizim için. Ama maalesef ne kırgınlıklarımız geçer ne de güvenebileceğimiz biri çıkar bu hayat yolunda. Her defasında yalnız bırakılıp kendi bencilliklerine koşan insanlardan oluşan bir dünya... Neye faydası var peki kalabalığın?
Hani dostluk, hani arkadaşlık, hani yüreğiyle canını ortaya koyduğun insanın samimiyeti? Bencil, umursamaz bir yaşantı, acı vermek, canını acıtmak için amansız bir mücadele bu mudur? Benden bu kalabalıklar uzak olsun, ben yalnızlığımla baş başa yaşarım, ihaneti ve bencilliklerini alıp istedikleri yere gidebilirler, çok ama çok uzaklara...
Ben ve yalnızlığım biz çok mutluyuz, kaçırmayın huzurumuzu, uzak durun!

Ankara,12 Mart 2012
YÜREK YAMASI

Bugün 19 Mart 2013...
Bu sabah çoğu insan gibi, ben de yine Ankara'nın hızlı başlayan maratonundaydım. Bend Deresinde minibüsten indim. Işıklardan geçmeye hazırlanırken, karşı kaldırımda ki küçük çorap tezgahına takıldı gözüm. Yaşı oldukça ilerlemiş, belli ki evine bir ekmek parası götürme çabası içinde yaşlı bir adam... Elinde okuduğu kitaba kendini öyle kaptırmış ki o kalabalığın dışında bir yerlerde ve herkesten uzakta...
Bir an yavaşlama ihtiyacı hissettim ve yanına yaklaştım durdum. Beni fark etmedi dahi, elinde okuduğu kime ait olduğunu bilmediğim bir şiir kitabıydı. Bir an göz göze geldik. Yaşlı adamın gözleri dolu doluydu.
O yürekte kim bilir ne fırtınalar yaşandı, hangi enkazlar altında kaldı hayalleri...
Buruk bir gülümsemeyle kafasını kaldırdı günaydın dedi. Sanki anlamıştı o an içimden geçenleri. Gülümseyerek, "günaydın" diyerek karşılık verdim ve oradan uzaklaştım.
Anladım ki yaşlı adamın üzerindeki giysilerinin yamasından çok yüreğinin yaması idi kendi dünyasına hapseden...

Ankara,19 Mart 2013
DİNLE...

Dinle...
Duyuyor musun sessizliğini , neler barındırıyor, nelere takas olmuş... Sen suskunluğa sustun, suskunluğun da sana... Hiç yorulmaz mı , acıkmaz mı, uyumaz mı suskunluğun? Sen de haklısın, hayatına girenler her biri bir şeyler çaldı sessizce gitti. Hakikatsizlikten bitkin düşmüş duyguların. Duymaktasın hiç haykırılmayan sözcükleri dahi. Tek duyulan yüreğindeki ses anlayana...
Dilindeki, yüreğindeki rengi dilediğin gibi susmalarınla besle, onar ve hayata döndür. Ne güzeldir sohbetinin lezzeti.
Derin sessizliğin rengi bugün parlament mavisi. Hani denizde yüzünü güneşe dönersin, güneşi hissedersin sıcaklığı ve parlak karanlığı , dalarsın derinlere kulakların suyun içinde ve tüm sesler dışarıda...
Hem her şeyi biliyor, hem de hiç bir şeyi bilmiyorsun. Kendini akışa bırakmışsın, yaşandı ve bitti ne yaşanmışsa, yaşanacak ve yaşanacak ne varsa... Sürprizlere açık yargılamadan olduğu gibi kabul etmeye hazırsın. Bil ki sen harikasın ve güzellikler gelecek suskunluğun ardından. Yüreğindeki gülümsemeyle örneksin, gurursun bu hayata.
Asla kaybetme...
Ankara,17 Nisan 2013

Yorumlar

Popüler Yayınlar