ALİ ABBAS DEDE (Ali Abbas Çeliker)




ALİ ABBAS DEDE (Ali Abbas Çeliker)


Süleyman ÖZEROL

Ali Abbas Dede, Sivas Kangal ilçesi Karanlık köyünde 1925 yılında doğdu. 4 Mayıs 2014 tarihinde Ankara'da Abidinpaşa'da aramızdan ayrıldı. 6 Mayıs 2014 Salı günü öğlen vakti Karşıyaka mezarlığında defnedilecek.
Hak rahmet eylesin...
5 Haziran 2005 Pazar günü kendi evlerinde tarafımdan derlenen yaşamöyküsü ve anlatımları ile bir şiirini paylaşarak anmak istiyorum.

Yaşamöyküsü, Anılar ve Şiiri

Saat on bire doğru marketten bir şeyler alarakDemirtepe Metrosu üzerinde Abdinpaşa-Tuzluçayır otobüsüne bindim. Kanber’inevine vardığımda sözünü ettiği arkadaşlardan daha kimse gelmemişti. Kanber’inbabası Ali Abbas Dede ile sohbet etmeye başladık. Sohbetimizi sekiz on cümleile not ettim. Bu notları açarak anlatmak istiyorum.
Dedesi Meme Dede, Malatya-Hekimhan’ın Ballıkaya (Mezirme) köyünden Sivas-Kangal’ın Karanlık köyüne dedeliğe gelirmiş. Gel zamangit zaman köylüler dedeye alışmışlar, sevip sayıp itibar etmişler, ev yeri-tarla vermişler, o da yerleşip kalmış. Abbas, Süleyman, Yusuf, Garip adlarında dört oğlu olmuş. Burada ölmüş, buraya da gömülmüş. ”Kendi salacasınısaran Meme Dede” diye anılıp, ocağından berklik-teberik alınmaya başlamış.
1990-91 yıllarında Tuzluçayır Cemevinde Âşık Musa Merdanoğlu ve Âşık Hüseyin Gazi Metin’in de bulunduğu bir toplulukta Ali Abbas Çeliker için “Dede değil” tartışması yapılmış. Bir zamanlar Sivas milletvekilliği yapan Mahmut Özdemir’in babası Ali Ekber Özdemirkızarak, “Nasıl böyle söylersiniz? Dede, Şah İbrahim Ocağından, dedesi, ‘Kendi Salacasını Saran Meme Dede’ diye anılırdı” demiş ve “Kendi Salacasını Saran Meme Dede” söylencesini özet olarak şöyle anlatmış.

Kendi Salacasını Saran Meme Dede

Meme Dede, tabutunu ve ılıtma suyunu hazırlamalarını isteyerek, “Ben şu zaman öleceğim” demiş. Başında beklemeye başlamışlar ve o zaman geldiğinde de ruhunu teslim etmiş. Tabut koyup mezarlığadoğru götürürlerken tabuta sarılacak ipi unutmuşlar. Meme Dede kolunu uzatıptabutunu sarmalamış ve öylece götürüp defnetmişler. Bundan sonra da “Kendi Salacasını Saran Meme Dede” diye anılmaya başlamış, ocağına daha da değer verilmiş.
Ali Abbas Dede, Meme Dededen öncesini bilmiyor,bilen de olmadığını söylüyor. Babası Yusuf 1882 yılında doğmuş. İki kızı bir oğlu varmış. İşte, 1925 yılında doğan Ali Abbas Dede Yusuf’un oğludur. İki de ablası olmuş ve yaşamıyorlar. 1942 yılında evlenmiş, 1947 yılında Ankara’yagelmiş, çeşitli işlerde çalışmış. Eski Adalet Bakanlarından Seyfi Oktay’ın babası İpşir Oktay ve emniyet müdürü ile zamanın valisi Kemal Aygün’ün desteğini görmüş. Ekrem Sait Barlas’ın ilk EBK Müdürlüğü sırasında da kuruma girmiş, 1979 yılında da emekli olmuş.
Çalıştığı yıllarda olsun, emeklilik yaşamında olsun hep kendini yetiştirmeye çalışmış. Özellikle de Alevilik ve dedelik konusunda. Şah İbrahimOcağı Dedesi olarak hiçbir zaman zorda kalmamaya gayret etmiş. Kuran başta olmak üzere birçok kitap okuyup, Vayloğ Dede, Yıldızeli’nin Sinekli köyünden Ellez Dede ve babası Mezirmeli olup Alvar köyüne yerleşen Gürgür Dede ve daha birçok kişiden bilgi edinmiş. Özellikle de Gürgür Dede, dedelikle ilgili bilgileri ve uygulamaları öğretmiş. Daha yakına kadar (Ölüm tarihi 1999) her Ankara’ya her gelişinde mutlaka yanına gelir, bilgi verir, nasihatte bulunurmuş. Gürgür Dede, “Dört Veli Kimdir?” sorusunu şöyle yanıtlarmış: Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Şah İbrahim Veli, Hacı Bektaş Veli.İran’ın Şiraz şehrinde post kayıtlarının bulunduğunu da söylermiş.
Ali Abbas Dede, altmışlı yıllarda Mezirme’yegittiğinde Vayloğ Dede, evlerinin yanında kesme taşlarla yapılmış çeşmenin üstkısmında bulunan küçük çevirmeyi göstererek, burasının Meme Dedenin maseresekisi olduğunu söylediğini anlatıyor. Amcası Abbas’ın eşi Güşü Ana Mezirme’dengelin gelmiş. Vayloğ Dedenin yeğeni imiş. Güşü Ananın torunu ise Ali AbbasDedenin gelini (Kanberi’in eşi).
Ahmet Mortaş ile İsmail Görer saat 15 00sıralarında geldiler. Tuzluçayır’da saz yapımcısı M. Ali Alpay’a uğradıklarından geç kaldıklarını söylediler. H. Basri Kılıç ise hemen sonra geldi. Saat on ikiden beri bekleyen sofraya oturduk. Ali Abbas Dedenin ses ve görüntü kaydı yapılacağından daha yemek bitmeden başlandı. Mortaş teker kaset teybi, doktor kamerası ile kayıt yapmaya başladılar. Ali Abbas Dede daha önce bana anlatmış olduğu yaşam öyküsünü ve düşüncelerini kayda da anlattı. Kanber’in küçüğü olup ölen oğlunun kendisinde büyük iz bıraktığını gördüm. Zaman zaman onun ölümünü yineliyor, yinelerken içten içe üzülüyordu. 1959 yılında yazdığı tek şiirini ezberden okumaya çalıştı, ancak biraz önceki konumu el vermedi. Şiirin tamamını ben okudum kayda. Özellikle duaları, öğütleri, manevi vasiyeti (Toplumsal isteği) özellikle kaydedilmeye çalışıldı.
Ali Abbas Dedenin kaydından sonra H. Basri Kılıç kemanı, İsmail Görer ve Kanber Çeliker bağlamaları ile koşturdular. Kanber Çeliker ayrıca Mahzuni’den ve kendi yapıtlarından çalıp çağırdı. Arada Kanber’in köylüsü Mehmet Koç ile ben de katılıyordum. Arguvan türkülerini özellikle ikimiz söyledik. Kemanın yörede (Arguvan) kullanımı ile ilgili birkısa tartışmamız oldu. Kemanın kullanımına örnek olarak Teslim Budak tarafından ilk kez 1974 yılında kasete okunan, “Gönül Kalk Gidelim Hüseyn’e Doğru” deyişini doktorla birlikte çalıp söyledik. İlerleyen saatlerde Hekimhan’ın Salıcık köyünden bir aile, Kanber’in bacanağı Musa Ateş ve başka bir genç eşi ilegeldiler.
Bir ara Ali Abbas Dede kulağıma eğilerek şunları söyledi; “İstanbul’da Yenibosna’da Cemevine gittim, bir yere Gürgür Dedenin kapının yarısı kadar bir fotoğrafını asmışlardı, geçen yıl gittiğimde olmadığını gördüm, oradaki adam da fark etti ve “Hiç sorma” dedi...” Bunları anlatırken gözlerinden süzülen yaşlar yere dökülüyordu. Bir şeyini kaybetmiş çocuklar gibi, “Fotoğrafını kaldırmışlar” dedi. Oldukça duygulanmış ve üzülmüştü.
Saat 23 de dağıldık…

Ali Abbas Dedenin Şiiri

Levhi kalem böyle yazmış yazımı
Yazılan yazıyı görmezsem olmaz
Şu didemden akan kan ile yaşı
Sabredip bir kere silmezsem olmaz

Nazlı nazlı büyüttüğüm güllerim
Gül benizi solmuş o Gülseren’im
Gitmez hayalimden Şükrü Kaber’im
Gelip bir onları görmezsem olmaz

Ben kaçarım felek gelir peşimde
Elinde gürzünü vurur başıma
Yusuf Kenan yeni değdi yaşına
Atamın adıdır sevmezsem olmaz

Ne zalım derdimiş sardı başımı
Yedirmedi ekmeğimi aşımı
Hanım zevcem görsün benim düşümü
Gördüğü düşleri yormazsam olmaz

Anadan babadan sen de gülmedin
Şu yalan dünyada murat almadın
Her zaman ağladın bir gün gülmedin
Akan gözyaşını silmezsem olmaz

Çok ağlama bir iş gelmez elinden
Hacı Bektaş Veli’y kesme dilinden
Pirin cevherinden aslan elinden
Varıp o zemzemden içmezsem olmaz

Hasan’la Hüseyn’in zikri dilimde
Şah İbrahim elin çaldı belime
Ceddimin ilmini verdi elime
Okuyup yolları bilmezsem olmaz

Zülcelâl Habibe oldum aşina
Zeynel Abidin’in gitsem peşine
Ol cennet hatunu Ali eşine
Varıp yüzlerimi sürmezsem olmaz

Bu arada Habip baktı yüzüme
İçim kaynar yaşlar gelir gözüme
Seher vakti derman verdi dizime
Yürüyüp yolları gelmezsem olmaz

Vakit tamam oldu ben hemen gidem
Seven kullarına çektirmez sitem
Erdebil’de yatan o benim dedem
Daralan kuluna varmazsa olmaz

Kuluna bu derdi veren de kimdir
Ölmeden tabutun saran da kimdir
Ali Abbas ceddin bir ulu erdir
Dertlere tahammül etmezsem olmaz

Yaşamöyküsü, 5 Haziran 2005 Pazar günü kendi evlerinde tarafımdan derlendi. Ali Abbas Çeliker’in İstanbul İdealtepe Hastanesinde yatarken 28 Ekim 1959 tarihinde duygulanarak yazdığı şiir, H. Basri KILIÇ tarafından hazırlanan “Kul Kanberi” adlı kitaptan alındı (s. 20).

*NOT: Memelerin Arguvan Sülmenli köyüne, oradan da Kangal'ın karanlık köyüne gittiğini daha sonraki araştırmalarımızda öğrendik. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar