“Ben Babanın Mezarını Özlüyorum”
“Ben Babanın Mezarını Özlüyorum”
Hasan Aksoy
Telefon çaldı, köy garajından
arıyorlardı.
“Mehmet Bey anneniz bura da, bilginiz
olsun. “
“Tamam, teşekkür ediyorum, birazdan
gelirim “ dedi.
Telefonu kapatırken söylendi;
“Ah ana, ah ana yine mi? “
Bir taksiye atlayıp köy garajının
yolunu tuttu. Annesi oğlunu gördüğüne hiç mutlu olmadı. Kucağında tuttuğu
bohçasına sarıldı, suratını astı. Mehmet yazıhane görevlisine teşekkür etti.
“Hadi ana gidiyoruz “ dedi. Annesi
toparlanırken söylendi.
“Nerden bildin burada olduğumu, kim
haber etti sana? “
Oğlu cevap vermedi, elinde ki bohçayı
çekip aldı. Kendisi önde annesi arkada çıktılar. Eve kadar tek kelime
etmediler.
Oturdukları siteye gelmişlerdi,
asansörle onuncu kata çıktılar. Burnundan soluyan Mehmet eve girer girmez açtı
ağzını…
“Ana bu kaçıncı? Ayıp yahu! Ele güne
rezil ediyorsun beni. Bohçanı toplayıp ta kaçmak ne oluyor? Ne işin var köy de,
ne yapacaksın yalnız başına? Sana bir kötülük mü ettik, ben, gelinin,
torunların…”
Anası titreyen dudaklarının arasından,
“Yok oğul, ben razıyım sizlerden. Ama…”
“Aması ne ana, aç mısın, çıplak mısın?”
“ Dinle ey oğul, dedi anası,
Evet yediğim önümde, yemediğim
ardımda… Ama ben bahçemde yetiştirdiğim domatesi, biberi özlüyorum.
Evet, dayalı döşeli bir odam var, kumandalı
televizyonum var. Ama ben, kerpiç duvarlı, toprak damlı evimi özlüyorum.
Günüm bu odada, balkonda geçiyor,
hapis gibiyim. Oysa ben bahçemi, tepeleri, tarlaları özlüyorum.
Siz başka kimseyi gördüğüm yok, o da
akşamdan akşama. Oysa ben komşularımı, eşimi, dostumu özlüyorum.
Sağım beton, solum beton, tepem beton.
Oysa ben, toprağı, toprağın kokusunu özlüyorum. İneğimi, kedimi, tavuklarımı
özlüyorum.
Mezar özlenir mi oğul, ben babanın
mezarını özlüyorum.
Biliyorum ölünce köye götüreceksiniz
beni. İşte bu kavuşma erken olsun diye dualar ediyorum.
Oğul anla beni, alışamadım şehrinize,
ölümü bile özler oldum.”
Sesi boğuklaştı, gözlerinden iki damla
yaş süzüldü.
Anasını bu halde gören Mehmet’in içi
sızladı. Uzandı, elleriyle yaşını sildi, sarıldı ona.
“Kurban olurum ben sana anam. Sesimi
yükselttim, kusuruma bakma. Ben seni rahat ettirdiğimi sanıyordum, yanılmışım
affet” dedi.
Kalktı, odadan çıkarken;
“Hazırlan Güllü Ana, yarın köyüne
kavuşuyorsun” deyince Güllü Ana o akşam çocuklar gibi şendi. Kıyafetlerini
topladı. Banyosunu yaptı. Yakın komşularına hediyelikler hazırladı. Geliniyle,
torunlarıyla helalleşti. Erkenden yatağa girdi. Döndü durdu yatağında, çabucak
sabah olsun istiyordu.
Sabah olsun da yola düşsünler.
Düşsünler de köyüne kavuşsun.
Sabahleyin gelin erkenden kalktı,
kahvaltıyı hazırladı. Kocasını uyandırdı. O da anasının kapısını tıklattı.
“Ana kahvaltı hazır” dedi, ses
gelmedi, bir daha… Yok…
Açtı kapıyı anası hala yataktaydı.
“Güllü Ana hayırdır, vaz mı geçtin
köye gitmekten?” diye takıldı. Cevap alamadı, içi titredi. Sokuldu, yorganın
ucunu kaldırdı. Anası dizlerini çekmiş cenin pozisyonunda öylece duruyordu. Hafifçe
sarstı, kadın adeta taşlaşmıştı. Elini tuttu, buza kesmişti.
“Anaaa! “ diye bağırdı. Karısı içeri
koşturdu.
Anasının eli avucunda ağlıyordu Mehmet…
Yorumlar
Yorum Gönder