Güzelyurt'tan Üç Aşık

GÜZELYURT’TAN ÜÇ ÂŞIK

Süleyman ÖZEROL
 

Güzelyurt, adı üstünde güzel bir beldemiz. Bugün dördüncüsü gerçekleştirilen kültür şenliğinde buradaki şairlerden/âşıklardan söz etmek istiyorum. Güzelyurt’tan âşıkları sıralayabiliyoruz; Âşık Safine, Âşık Pervane, Âşık Bekir, Âşık Nebi, Yılmaz Özer, Veli Yurtseven... 

YILMAZ ÖZER (Âşık Mutsuz)

Yılmaz Özer, 1995 yılında “Hoşgörü” konulu şiir yarışmasında 1. olduğunda Yeni Haber Gazetesinin 28 Haziran 1995 tarihli sayısında Şiir Köşesinde şiirini yayınladım.

Güle Gelir Hoşgörü

Yüceliğe vergi, enginliğe has
Ne para, ne pula gelir hoşgörü
Nesilden nesile ne güzel miras
Âdem Ata ile gelir hoşgörü

Toplum ağacının esnek dalıdır
Huzur peteğinin oğul balıdır
Bütün insanlığın ortak malıdır
Herkesle kol kola gelir hoşgörü

Demokrasi kavramının özünde
Laiklik ufkunun özgür düzünde
İnsanın evrene bakan gözünde
Tüm canlıya güle gelir hoşgörü

Barış binasının temel harcıdır
Dostluk kalesinin yüce burcudur
İnsanların karşılıklı borcudur
Hepimizin ola gelir hoşgörü

Acı çiçeklerden, bal yapan arı
Bir cevher ki ölçülemez ayarı
Nebilerin, velilerin şarı
Yaradan’dan kula gelir hoşgörü

Din, mezhep, dil, renk ve sınır ayırmaz
Birisini yerip, birin kayırmaz
Hoşgörüsüz sofra karın doyurmaz
Acı soğan bala gelir hoşgörü

Kibire, gurura, kine yeğlenir
Kim kucak açarsa onda eğlenir
Beyitlerde, deyişlerde söylenir
Mısra mısra dile gelir hoşgörü

Mevlana’nın veciz kelamındadır
Bektaşi Veli’nin selamındadır
Yunus’un tasavvuf âlemindedir
Hem hırka, hem şala gelir hoşgörü

Duyguları okşar, aklı metheder
Düşmez kaleleri içten fetheder
Aklıselim ile yan yana gider
Hak yolunu bula gelir hoşgörü


Kudretlinin gücü, olgunun şanı
Daha da mücehhez kılar insanı
Fıtrat amacına koyar insanı
Payı eşit böle gelir hoşgörü

Bir tür ibadettir Hakk’ı buldurur
Bencilliği yıkar buğzu öldürür
Sevgidir kalplere huzur doldurur
Husumeti sile gelir hoşgörü

Ne satılır, nede paha biçilir
Öbek öbek dost bağında açılır
Sebil olur cömerthane saçılır
Her uzanan ele gelir hoşgörü

Zoru kolay kılar, müşkülü çözer.
Eğriyi düzeltir, düzgünü çizer.
Yılmaz’ın sazına, sözünde gezer.
Mızrap ile tele gelir hoşgörü


“Bir Ozanımız: Mutsuz” başlığı altında Yeni Haber Gazetesinin 7 Temmuz 1995 tarihli sayısında yaşamöyküsünden söz edip, “Hoşgörü” konulu şiir yarışmasında 1. oluşundan dolayı kutlayıp, “Değmeyin Yaralı Göğnüme Benim” şiirini de sunmuştum.

Zamansız bozulmuş bağlar gibidir
Değmeyin yaralı göğnüme benim
Cihanın derdine ağlar gibidir
Değmeyin yaralı göğnüme benim

Pervaneler gibi göğünür yanar
Yaralı kuş gibi yerlere konar
Bir yerine değsen bin yeri kanar
Değmeyin yaralı göğnüme benim

Kulaklar duyamaz gözler göremez
Yürekler hissetmez eller saramaz
Cümle tabip gelse şifa veremez
Değmeyin yaralı göğnüme benim

Mutsuz hep çeker de çilesi dolmaz
Bir derde yanmaktan usanmaz yılmaz
Söylemesem yandım söylesem olmaz
Değmeyin yaralı göğnüme benim

Ve işte 8 Kasım 2006 tarihinde kendisinden derlendiğim yaşamöyküsü…

YILMAZ ÖZER (Âşık Mutsuz)

1946 yılında Hekimhan’ın Güzelyurt kasabasında doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Liseye gitmek istedi, ama bu gerçekleşemedi. O sıralarda şiir yazmaktadır ve eğitime özlemini de dile getirir:
“Gidemedim evde kaldım ne çare”
Diyarbakır Öğretmen Okulunda tarih öğretmeni Erdoğan Toker, şiirlerinin okulda çıkan Özgür ve Haber Bülteni dergileri ile yerel gazetelerde yayınlanmasını sağlar. On dokuz, yirmi yaşlarında şiirlerinin yayınlanmasın bir ödüllendirme ve özendirme olarak kabul eder.
Hemen her konuda şiirleri vardır. Ancak insana ağırlık verir. Beklentilerini, sorunları, acıları, sevdaları, özlemleri; kısacası insanlığı hem söz hem sazı ile halka mal etmeyi amaçlar. “Mutsuz” mahlasını kullanır. Karamsar bir anlam taşısa da, halkın mutsuzluğunu mutluluğa dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
Öğretmen okulunda mandolin çalmaktadır. 1967 yılında Sivas hapishanesinde Mehmet Sakarya’dan tel bağlamayı ve düzeni öğrenir, bağlama ile çalıp söylemeye başlar. Usta malı yapıtlardan zamanla kendi yapıtlarından çeşitli etkinliklerde çalıp söyler. TRT belgeliklerinde yer alır.
İlk radyo programı, 1977 yılında Ankara Radyosunda “Pazardan Pazara” adlı programdır. İlk televizyon programı ise 1994 yılında Malatya’da TVM’de M. Ali Cengiz’in programıdır. Ayrıca Ankara, Sivas ve Konya’da programlara katılmıştır.
1988 yılında HAGEM Atatürk ve Devrimler mansiyon
1988 yılında Âşık Veysel Derneği, Âşık Veysel mansiyon
Kültür sanat adamlarıyla ilgili kuruluşlarda amacından sapma ve bireyselleşme olduğunu öne sürüyor.
Çevresindeki insanların özellikle 1977-1978’lerde şiirlerindeki bazı konuları beğendiklerini, ancak farklı söylemler, yani ılımlılık beklediklerini belirten Âşık Mutsuz, halkımıza ve gelecek kuşaklara şunları söylüyor.
“Geçmişten güç alarak günümüz yaşamanın geleceğe çağdaş ve evrensel bir boyutla taşınması gerekir. Benden genç olanlardan kopmadan kendimi yenilediğimi söyleyebilirim. Gençlere de öneriyorum...”

METİN ÖZER (Ozan Birfani)
“Merhaba Gülü !” başlığı altında topladım Ozan Birfani ile ilgili yazılarımı.
Metin Özer, 1950 yılında Hekimhan’ın Güzelyurt (Cüzüngüt) kasabasında doğdu. 1971 yılında başladığı öğretmenlik mesleğinin 1998 yılı ocak ayında sonlandırdı. Halen dost diye diye yürüyor!
Çocuklarının adlarından (Barış, Sevgi, Özlem) da anlaşılacağı gibi ve doğası gereği ince düşünceli, sevgi ve barışa özlemli, barıştan yana, yerel söyleyişe düşkün, on yedisinden beri şiir yazmakta olup, her şiirinde tasavvufi derinliklere rastlamak olasıdır. Kendisi tarafından benimsenen Birfani adını kullanmaktadır. Âşık Mutsuz’un (Yılmaz Özer) kardeşidir. Hemen her konuda yazdığı şiirlerinden bazıları ile yarışmalarda derecelere girmiş, ödüller kazanmıştır. Şiirlerinden bazıları gazete, dergi ve kitaplarda yayınlanmış, Kültür Bakanlığında kayıtlı halk ozanıdır. TRT Diyarbakır Radyosu, Ankara Radyosu, İzmir Radyosu, Türkiye’nin Sesi Radyosunda programlara konuk olmuş; zamanımızın ozanlarıyla iyi bir iletişim kurmuş, başta Sefil Selimi olmak üzere birçok ozanımızı Malatya’da Güneş TV’de hazırlayıp sunduğu “Dost Diye Diye” adlı programına konuk etmiş, programlarında müzik merkezlerinin, üniversitenin ve gençliğin desteğiyle akademik öze özgü halkın sesini halka yansıtmaya çalışmış, zaman zaman da Malatya dışında yapılan etkinliklere katılmıştır. Şiirlerinden bazılarını seslendirmiş, “Gül Yüzlüm” adlı yapıtını Ali Sezer, Hamit Çavuş, Canan Özacar gibi sanatçılar kasete okumuştur. Hakkında üniversitelerde inceleme çalışmaları yapılmaktadır.
Zaman zaman gazete ve dergilerde Ozan Birfani’yi tanıtan yazılar yazdım. Hatta kendisinin hazırlayıp sunduğu Dost Diye Diye adlı televizyon programının 1999 yaz döneminin ilkinde sunuculuğu üstlenerek onu ayrıntılı bir biçimde tanıttım. Yazı işleri müdürlüğünü yürüttüğüm Arguvan Yolu dergisinin 8. sayısında da kapak yaparak söyleşi yayınlayacağız.
“Merhaba Gülü!” başlığı altında 3 Mayıs 2000 tarihli Malatya Yorum Gazetesinde yayınladım. “Bu kültürün bir parçası olabilmişsem ne mutlu bana!”der.
Ozan Birfani’yi Ankara’dan zaman zaman telefonla arayarak soruyorum. Yine bir aradığımda, Kıvılcım Müzik’te çalışan bağlama yapımcısı ve aynı zamanda çalıp çağıran Murtaza Çağır’ı Birfani’den sıkça söz etmesi üzerine birkaç şiirini göndermesini istedim kendisinden. Halen Malatya’da oturmakta olan bizim Hanlı Ozan Birfani’nin kendi şiirlerinden seçerek; Cansever, Ali Taştepe, Soner ve Erdoğan (Bazı arkadaşların soyadları orada yazılı olmadığı için ben de yazmadım) imzaları ile 24 Şubat 2004 günü onaylayıp gönderdiklerini birlikte okuyalım.

Gül Yüzlüm

Ne diyecek isen söz ile söyle
Gözlerime bakıp durma gül yüzlüm
Beni can evimden vurup da öyle
Öldürüp kanıma girme gül yüzlüm

Seyredersin pul pul olup dağılsam
Kurtarmazsın gözlerinde boğulsam
Merhaba demeye layık değilsem
Hakk’ın selamını verme gül yüzlüm

Öldürmeden evvel kabrimi kazıp
Geriye çekilme baş taşım yazıp
Çarksız bıçaklarla derimi yüzüp
Temmuz sıcağına serme gül yüzlüm

Dirilmez mi Birfani dost öldüyse
Yaşamaz mı maksudunu bulduysa
Zulmetmeye kalbin karar kıldıysa
Açtığın yarayı sarma gül yüzlüm

Âşıklar

Kaderde kıvançta bayram gününde
Gönülden gönüle yoldur âşıklar
Dünümü getirir bugüne verir
Yarınlara kokan güldür âşıklar

Dem vurur dünyanın binbir halinden
Ders alınır mızrabından telinden
Bal dökülür dudağından dilinden
Şekerdir şerbettir baldır âşıklar

Benim dertlerimi sana anlatır
Cümlenin derdini bana anlatır
Kerem gibi yana yana anlatır
Kor ateşi sönmez küldür âşıklar

Ariftir cahilin ardından koşmaz
Birliği savunur gerçekten şaşmaz
Güzel görmediği yerde eğleşmez
Sevdiği kapıda kuldur âşıklar

Taşlara başvurup yarmıştır başı
Sevda çöllerine dökmüştür yaşı
Mekânı sırtında gezen bir kişi
Dünyada bir garip haldir âşıklar

Aşk atına biner âlemi gezer
Duyguya kapılır destanlar yazar
Aşığın bağrında sunalar yüzer
Deryadır denizdir göldür âşıklar

Birfani meydana boşalttım hurcum
İnsanlığa hizmet etmektir borcum
Kızılırmak gibi coşarsa Gürcüm
Sanki boz bulanık seldir âşıklar

Benim Köyüm

Durmaz öter bülbülleri
Açtırır gonca gülleri
Çayır çimenli yolları
Bir şiirdir benim köyüm

Havası var suyu tatlı
Kuşları altın kanatlı
Meyveleri çok lezzetli
Bir şiirdir benim köyüm

Vadiye yerleşmiş ezel
Tabiatta sanki özel
Kendi gibi adı güzel
Bir şiirdir benim köyüm

Köyümün her yanı canlı
İnsanları sıcakkanlı
Dört dörtlük ve dört zamanlı
Bir şiirdir benim köyüm

Güven veriri toplumu mert
Yüreğinde manadır dert
Güzel yurdumda Güzelyurt
Bir şiirdir benim köyüm

Olsa bile bağrı ezik
Güzelleri nazlı nazik
Türküleşmez ise yazık
Bir şiirdir benim köyüm

Buram buram yayla kokan
Âşık Birfani’yi yakan
Sevda gibi kalbe akan
Bir şiirdir benim köyüm

6 Nisan 2004 tarihinde Ankara’ya şiirleri geldi.

Yürümekteyim


Bir garip yolcuyum, ben bu yollarla,
Tanışa tanışa yürümekteyim.
Yokuşu düzlüğü aştım yıllarla,
İnişe inişe yürümekteyim.

Ağlayı ağlayı düştük bu yola,
Gidiyoruz sonu ne olur ola?
Gönül bana, ben de dertli gönüle,
Danışa danışa yürümekteyim.

Yolun sonu yeni bir hayat ile
Yeni bir yol, yeni tabiat ile.
Hayalden sıyrılıp hakikat ile
Konuşa konuşa yürümekteyim.

Birfani dünyada halimiz bu ya,
Gözyaşıyla erir ineriz çaya.
Topraktan buhara, buluttan suya,
Dönüşe dönüşe yürümekteyim.

Olmasaydı

Yüce dağdan aşmaz idim
El uzatan olmasaydı.
Aşka esir düşmez idim,
Gül uzatan olmasaydı.

Gün vurmasa özümüze,
Kim bakardı yüzümüze.
Top zülüften sazımıza
Tel uzatan olmasaydı.

Birfani, dil bilemezdi,
Ağumuz bal olamazdı.
Erenler yol alamazdı
Dil uzatan olmasaydı.

BAHRİ ÇAVUŞOĞLU

1959 yılında Güzelyurt beldesinin Baharlı mahallesinde doğdu. İlkokulu burada, ortaokulu Çankırı ili Eldivan ilçesinde okuduktan sonra Bolu Öğretmen Okuluna girdi. 1976 yılından itibaren Erzurum-İspir, Sivas-Yıldızeli ve Malatya’da Kale, Battalgazi, Merkez, Arguvan ve Yeşilyurt’ta görev yaptı. Görevi sırasında iktisat fakültesini de bitiren Çavuşoğlu Halen Yeşilyurt Halk Eğitim Merkezi Müdürü olarak görev yapmaktadır. Evli ve 4 çocuk babasıdır.
Lise öğrenimi sıralarında şiire ilgi duymaya başladı. Şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde, antolojilerde yayınlandı, radyo ve televizyonlarda okundu. Birçok yarışmada ödül aldı. Şiirlerinden bir bölümünü 2009 yılında “Gözyaşı” adıyla kitaplaştırdı.
Kitabından bir şiirini sunuyorum.

Kır Çiçeği

Yağmurda eriyen karla
Buğulanır bahçe tarla
Cemrelerle ilkbaharla
Açılırsın kır çiçeği

Derelerde su millenir
Kovanda arı dillenir
Çıplak tepe yeşillenir
Açılırsın kır çiçeği

Göle iner ördek kuğu
Çayırlardan çıkar buğu
Görsün diye köy çocuğu
Açılırsın kır çiçeği

Mevsimlerde olmaz hile
Börtü böcek gelir dile
Yamaçlarda neşe ile
Açılırsın kır çiçeği

Çiğdem nevruz lale sümbül
Mor menekşe kırmızı gül
Şakıyarak ötse bülbül
Açılırsın kır çiçeği

Çiçeklerin olur gizi
Gül toplarım dizi dizi
Mutlu etmek için bizi
Açılırsın kır çiçeği

Âşıklar yalnız kalınca
Bahri ummana dalınca
Yaprak açıp kök salınca
Açılırsın kır çiçeği

Bir de benden olsun…

Bir Gün Uyandığında

Bir gün uyandığında
Bakarsın kuzeyden doğmuş güneş
Ağaçlarda görürsün balıkları
Karpuzlar da top oynarlar

Arılar petek yapar sulara
Zırhlanarak suya dalan kelebek
Tatlanır sular, doyum olmaz
Arıların iğneleri içinde kalır

Durur evren, durur dünya
Gökyüzü yassılaşır, söner ay
Bakarsın yıldızlara doğru
Yüklü bir karınca yol alır

Köpekler akraba olur tavşanlarla
Bakarsın yol olmuş devenin kamburu
Tüm insanlar, halka olmuşlar bir yerde
Savaş ve kin uzaklaşır, uzaklaşır, uzaklaşır...

SÜLEYMAN ÖZEROL

1953 yılında Hekimhan-Ballıkaya (Mezirme) köyünde doğdu. Akçadağ İlköğretmen Okulunu bitirdi, 1972–1998 yılları arasında Urfa ve Malatya’da öğretmenlik yaptı. 1998 Haziranından itibaren Malatya Yorum Gazetesi yazı işleri müdürlüğünü yürütmeye, haftalık yazılar yazmaya başladı.
Resim yapar, bağlama çalar ve türkü söyler; radyo ve televizyonlarda programlar yaptı, programlara katılmaktadır. Halk kültürü ve edebiyatı alanında etkinliklere katılmakta; çalışmaları, şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde, kitaplarda ve Internet sitelerinde yayınlanmaktadır.
Malatya Gazeteciler Derneği (MAGDER) tarafından Malatya Kültürüne ve Toplumsal Yaşamına Katkılarından, (14 Mart 2004), Folklor Araştırmaları Kurumu tarafından ise, Türk Folkloruna Hizmetlerinden dolayı ödüle layık görülmüştür
(24 Aralık 2005-Ankara).
Televizyonu Nasıl Buldum? (Anı-Öykü, 1999) ve Arguvan Türküleri/Halkbilimsel Bir Araştırma Denemesi (Hüseyin Şahin İle Birlikte-Derleme-İnceleme, 2004), Dirençli Eğitimci, Örgütçü ve Araştırmacı H. Nedim Şahhüseyinoğlu (Yaşamı, Sanatı-İnceleme), Babamın Şiirleri (Şiir, 2009) yayınlanmış yapıtlarıdır. Bir Gün Uyandığında (Şiir), Yenilenen Köy Ballıkaya (İnceleme), Anıya Benzer (Anı-Deneme Notları), Âşık Yoksuli (Yaşamı ve Sanatı), kitap bütünlüğündeki çalışmalarından bazılarıdır.

sozerol@hotmail.com , sozmezirme@gmail.com
0555. 858 12 44 – 0312. 479 51 28 - 0422. 221 43 22 – 0422. 721 71 36
4. Güzelyurt Kültür ve Sanat Şenliği 7 Ağustos 2010: Şiir dinletisi için hazırlandı...

Yorumlar

Popüler Yayınlar