Bir Saatte Bin Keşif

BİR SAATE BİN KEŞİF 

İlkokul Öğretmenim Şükran Öz’e…

Tut elimden ve ayaklarının peşimden gelmesine izin ver. Ver ki seni dorukların en ücra köşelerinde gezdireyim. Sürükleme ayaklarını ve dalmasın gözlerin, dalmasın ki sana kendimdeki seni, sendeki beni göstereyim. Kalma gerilerde, yorma zayıf bileklerimi Araf’ta Kaf’ta, değil bu uçurum göğüs kafesinin hemen gerisinde, daha da arzularsan yüksekleri kafatasının hemen içinde gözlerimin hemen ötesinde...

Dikenler ve taşlar da nereden çıktı deme. Cesaretli ol, korkmadan bas, hadi onlar senin yanlış yaşanmışlıkların bir de geç kalmışlıkların. Gel, gel gör ki sana en güzellerini en sona sakladım. Dünyanın bütün çiçeklerini getiremedim belki ama çiçekleri aratmayacak gördüklerin, sonuna kadar gele bilirsen dikenlerin de çiçekler kadar gerekli olduğunu göreceksin. Bak mesela yüreğinin şu köşesinden gelen hüzünleri görüyor musun? Bunlar dudaklarına ulaşıncaya kadar birer kahkahaya dönüşecek. Ve herkes bunları içten gelen gerçek kahkahalar zannedecek. İşi biten kahkahalar bir sonraki hüzne kadar bir savaşçının olmazsa olmazı olan bir kalkan gibi hazır kıta seni bekleyecek...

Yüreğinin hemen üstündeki o koca delikler var ya? Gördüğün kadarda büyük değil aslında. Yüreğine almak istediklerini daha alta geçmeden tarafsız bir şekilde süzecek ve yüksek ihtimalle geri gönderecek. Şimdi sağ yanıma geç. Bitirdim sanma. Sana gelin sandıklarında saklanan çeyizler gibi gizlediğin “keşke”leri göstereceğim. Yoo! Hüzünlenmesin bakışların, sen bütün alkış ve övgülerini geldiği yeri beğenmediğin için dışarıda bıraktın. Burada gördüklerin sende olanlar değil seni sen yapanlar. Bırak bu o övgü ve alkışlarla sen gibi olmaya çalışanlar uğraşsın. Biz senle bu gece yüreğinin ve beyninin olabildiğince çok yerini keşfetmeye çalışalım.

Adım at kalbinde çekimser kalma! Baktığın yerlere görmek için bak ben senim sende ben beni yani kendini kandırma. Bir kalkan daha var elinde şimdi. Adı duyarsızlık fırlat kenara korkma. Hiç bir kral kendi yatak odasını kalkanla dolaşmaz unutma! Biz bizeyiz demiyorum biziz diyorum. Yürekler bir beyinler bir eller bir ve biz şuan bir duvarın önündeyiz. Tüm dikkatini bu duvara ver. Koy ellerini beynini oyalayan gözlerini ıslatan bu duvarda bazı yüzler göreceksin. Tıpkı bir duvara asılı tablolar misali. En çok sevdiklerini özlediklerini ve öfkelendiklerini çok ama çok geride bıraktıklarını şimdi aşina olduğun yüzleri arama nafile yere. Bu duvar on yedinde asmaya başladığın ve ölünceye kadar arayacağın yüzlerle bezeli.

İçten seslenmeyi becerirsen muhakkak duyarlar seni. Sana verdiklerini ve senden aldıklarını anlatırlar belki. Şu köşede gördüğün yüksek basamaklı merdivenler kendine ettiğin öğütlerle örüldü. Tamamlamayı becerip üstüne basmayı göze alabilirsen daha da yukarılara taşır seni ama inmeyi düşündüğünde dikkat et çünkü kaybolurlar. Yok, yukarıda kalıp orayı keşfetmek istersen hazinelerin en kıymetlisini bulabilirsin belki. Seçim senin... Yukarıda isen aşağıyı arıyorsan ve kaybolmuşsa çoktan tüm öğütlerin yürümekten vazgeçip uçuşa geçmelisin. Çakılmaktan korkmadan kendini kendi uçurumundan atmalısın.

Unutma, zor olan beyinden kalbe inmektir. Zor olan olmak istediğin yerden geçtiğin yere dönmektir. En zor olan ise yaşadığın şeyi durmadan yinelemektir. Şimdi tanıdığın kalbini kalpten beyne giden yolun sonundaki anahtar sende gizli. Yollarını zaaflarını, keşkelerini öğrendin. Ben sana ipuçları verdim sadece ve ispatladım kolay değil bir insanın başka bir insanı anlayıp tanıması. Birçok insan beyinden kalbe atlamaya kendini kendi uçurumundan itmeye aşk diyor. Belki öyledir ama biz buna yaşanmışlıkların nasihatine ihtiyaç diyelim. Yukarı çıkmak için öğütler yetmez biz buna emek, istikrar ve değer yargılarını ekleyelim. Son olarak kalkanlar; hüzün, kahkahaların duyarsızlığın farklı zamanlarda farklı şartlarda kendine yaptığı ne kadar kalkan varsa hepsini iç içe geçir...

Zira artık aydınlandın. Daha zor dışarıdaki savaşın. Enerjini kendi savaşına sakla, başkalarını anlamakla harcama. Kalbinde yaptığın yolculuk kadar kolay değildir başkalarına yolculuk. Kimsenin diken ve taşlarının çokluk ya da azlığına kefil olamazsın. Hava aydınlanmakta sancılı beyinlerin doğum vaktidir şimdi. Aydınlanmış kalplerin en zor saatleri. Tavırlarını kalbine, kalbini ise beynine emanet ediyorum. Bu savaşı kazanmayı amaçlayan bir insan olarak, zafer bayrağı altında yan yana gelmeyi düşlüyorum. Evet, yanlış duymadın zafer diyorum insanın beynini ve kalbini fethetmesi zayıf ve hantal bir orduyla korunan bir toprağı fethetmesinden çok daha zordur biliyorum.


Selvi DEMİRKOL

09 Haziran 2012, Batman

Yorumlar

Popüler Yayınlar